Mustafa Otar’ın Doğal Mutfağ

Mustafa Otar’ın Doğal Mutfağı

Mustafa Otar’ı doğduğu ve büyüdüğü topraklarda, Antik Yunan’da tanrıların dağı olarak bilinen Kaz Dağları’nda ziyaret ediyoruz. Küçüklüğünde bir izci olan Mustafa ile dört mevsimi bir arada yaşadığımız Defender çekimlerde bivak kurmanın inceliklerinden, iklim krizine, doğayla ilişkisinden, mutfak yönetmenin sırlarına kadar birçok konuyu kamp ateşinde pişirdiği leziz yemek eşliğinde konuştuk.


Mustafa Otar, sizi doğada olmayı seven bir şef olarak tanıyoruz, bize biraz kendinizden bahseder misiniz?


35 yaşındayım. Aşçıyım. Bu sene 21. yılım benim yemek yapmakta, hayatımın yarısını metropolde geçiriyorum. Kalan yarısını da boş vakit yaratıp metropol dışında geçirmeye çalışıyorum. Metropolde olduğum zamanda bile ormana gidip oralarda vakit geçirmeye çalışıyorum. Yarı zamanlı İstanbul'da yaşayan yarı zamanlı da Çanakkale'de Kaz Dağları’nda yaşayan bir yaşam disiplinim var aslında.


Yemek yapıyorum, yemek yapmaktan çok keyif alıyorum, onun dışında doğa aktiviteleriyle ilgileniyorum. Fırsat buldukça balık tutmaya gidiyorum, doğada uzun yürüyüşler yapıyorum, dağda motosiklet kullanıyorum, kendi becerebildiğim aktivitelerle hayattan olabildiğince keyif almaya çalışıyorum. Bundan kalan zamanlarımda da yaşamımı sürdürebilmek için, çok sevdiğim bir iş olarak, yemek yapıyorum. Uzun süredir de profesyonel mutfaklarda çalışıyorum.


Yemek yapmaya, şef olmaya nasıl karar verdiniz?


Başta bilinçli değildi şef olma seçimim, çünkü çok küçük yaşta başladım. Ben o zamanlar bunu isteyip istemediğimin farkında değildim, tamamen şansa oldu. Lise öğretimimden sonra bu işi yapmak istediğime karar verdim ve lisede de aşçılık okudum. Daha sonra üniversitede de aşçılık okumak istediğime karar verdim. Açıkçası kendi kimliğimi mutfakta buldum. İyi ki de bu işi seçmişim, uzun süredir de bu işi yapıyorum. Onun dışında etkileyen diğer etkenlerden bahsetmek gerekirse eğer, yemek yaparak kendini başka şekilde ifade ediyorsun insanlara. Bu sonrasında benim en çok hoşuma giden şey olmuştu. Yemek yapmak içinde birçok şeyden beslenmek gerekiyor. O beslenmek zorunda olduğun şeyleri ararken bambaşka şeyler buluyorsun. Yani birbirine zincirle bağlı şekilde hayattan keyif alabiliyorsun. Ben uzun yıllar sonra bunun farkına vardım. Şimdi çok daha keyifli hale geldi çünkü başlangıçta çok daha zordu, işin ilk 10 senesi özellikle. Zor bir meslektir bizim işimiz.


Land Rover Defender

Bu zorluğu nasıl aştınız?


Mesleğim, ilk 10 senenin sonunda keyif almadığım bir hale gelmişti, kendi kendime nasıl keyif alabilirim diye araştırmaya başladım. Tabii bu bilinçli olan bir şey de değil. Daha fazla keyif almak için neler yapabileceğine bakıyor insan aslında tek şey bu. Ben burada büyüdüm, bu dağlarda büyüdüm, doğma büyüme buralıyım. Dolayısıyla çocukluğumda yaptığım her şey aslında beni tekrar çağırdı bir şekilde. O zamanlarda yaptığım şeyleri tekrar yapmaya başladığımda, birtakım şeylerin tekrar yoluna girdiğini fark ettim. Şehirde zaman yaratıp ormana gidiyorum, Kilyos’a gidiyorum, bir şekilde şehirden uzaklaşıp o dengeyi sağlamaya çalışıyorum. Bana iyi gelen şey bu oldu.


Mustafa Otar Yemek Yapıyor Mustafa Otar Yemek Yapıyor



Profesyonel mutfak yönetmek nasıl bir sorumluluk, yaptığınız işteki stres seviyesi nedir?


Herkesin isteyeceği bir sorumluluk değil bu aslında. Birincisi oldukça stresli bir iş, ikincisi sizden beklenen çok şey var ve bunu çok hatasız bir şekilde yerine getirmeniz gerekiyor. Bu da anksiyeteler zinciri oluşturuyor. İş çok keyifli fakat sorumluluğu bazen fazla gelebiliyor. Eğer dengeyi kaybedersek o zaman çekilmez hale geliyor. Dengesini doğru kurduğunuz zaman da çok keyifli bir iş haline geliyor. Profesyonel mutfakları yönetirken başta çok zorlanmamızın sebebi, aynı anda çok fazla durumu kontrol etmemiz gerekiyor. Bu yüzden kapasitenizi olabilecek en yüksek seviyede kullanmanız gerekiyor, bu da ister istemez yorucu hale geliyor ve haftanın 6 günü bunu yaptığınızı düşünürseniz eğer, 1 günün size yetmesi için o bir günde çok dolu dolu şeyler yapmak lazım. Benim kendime bulduğum yöntem bu aslında. Çünkü bu harcadığımız 6 gün, haftanın yüzde sekseni, dolayısıyla hayatımızın da yüzde sekseni. Bir noktadan sonra da mutfakla bağın o kadar artıyor ki ondan ayrılamaz hale geliyorsun ve o 6 günde yaşadığın her sorumluluk duygusu aslında kemiklerine kadar işliyor. Bundan kurtulmak da çok kolay olmuyor açıkçası. Hoşumuza giden bir sorumluluktu başta, şu an sanki biraz fazlaymış...


Size göre bir kişinin aşçı olabilmek için ne gibi özelliklere ihtiyacı olabilir?


Aşçı olabilmek için en önemli özellik bir kere baskı altında kırılmamanız gerekiyor çünkü hayatınızın uzun süresi baskı altında geçecek, o çok önemli bir etken. Onun dışında tabii ki fiziki dayanıklılık da önemli, çünkü sağlığınız için de zor olabilen yönleri de var. Meslek hayatınızın belli bir döneminden sonrasında yaratıcı olmanız istenecek, yaratıcı olmak için de kendinizi besleyecek alternatifler bulmanız gerekiyor. Uzun lafın kısası, baskıya dayanabilmek ve bu işi sevmek gerekiyor. Bu işi sevmeden yapmak çok zor, mümkün değil hatta.


Defender Sudan Geçiyor

Baktığımız zaman mutfak yönetirken de bir ekibiniz oluyor, ekip yönetiyorsunuz. Bu nasıl bir süreç?


Mutfakta zaten en önemli şeylerden bir tanesi şu, ekibin ne kadar iyiyse o kadar iyi iş yapabiliyorsun, ekibin ne kadar iyiyse mutfağın yemekleri o kadar iyi olabiliyor. Eski disiplinde, ekibin aslında şu anki kadar bir önemi yoktu. Ben böyle bir jenerasyondan geldim, bu şekilde yetiştim. Şu an sağlamaya çalıştığımız şey her ekip bireyinin ayrı ayrı sorumluluğunun olduğunu, takımın bir parçası olduğunu hissettirmek. Bu yaratıcılık tek başına olabilen bir şey değil. Şefin kendi vizyonu belki işin yüzde ellisini kapsıyor ama geri kalan kısım tamamıyla ekibe ait. Ekipten faydalanabildiğim kadar faydalanmak için onlarla iş birliğinde olmam, onları iyi tanımam ve onların benden ne istediğini anlamam gerekiyor. Benim onlara neler verebileceğimi onlara düzgün anlatmam gerekiyor. Aslında ekip ne kadar iyiyse sen de o kadar iyi olabiliyorsun. Mutfağının olmazsa olmaz bir iletişim parçası bu, yani ekiple iyi anlaşamadığın bir sistemin yaşaması zor mutfakta.


Güneşin Batışı

Doğayla iç içe yaşayan, kendi toprağını da eken birisiniz dolayısıyla aslında yaptığınız işin ucu bir yerde iklime de dayanıyor. İklim değişimlerini nasıl yaşıyorsunuz bulunduğunuz bu bölgede?


Mahvettik dünyayı, bu yüzden iklim değişti işte, artık hiçbir şey eskisi gibi değil. Bunun farkını çok iyi görüyoruz şu an. Özellikle ben hayatımı şehir dışında geçirdiğim zamanlarda bunun farkını şehre göre çok daha kolay anlıyorum. Barajların her geçen sene ne kadar düşük seviyede olduğunu görüyorum. Belki şehirde çok sık baraj göremediğiniz için iklimin ne kadar hızlı ve ciddi seviyede değiştiğinin farkında olamayabiliyorsunuz. Ama bu taraflara geldiğinizde, doğaya çıktığınızda Ocak ayının başında çiçek veren ağaçları gördüğünüzde bu durumu çok güzel anlıyorsunuz. Ocak ayında enginar var, bu ayda enginar olmaz Türkiye’de.


İklim neden değişti, oturduğumuz yerden isteyip getirirsek eğer, iklim değişir. Suyu nasıl kullanacağımızı bilmezsek iklim değişir, her seferinde birer poşet alırsak iklim değişir maalesef. Bu zamana kadar konforumuzu sağlayan alışkanlıklarımızın hepsinin artık tekrardan gözden geçirilmesi gerekiyor. Konforlarımızdan vazgeçmemiz gerekiyor, doğanın yardımımıza çok ihtiyacı var. Bu sandığımızdan çok çok daha ciddi bir seviyede.


İklimi eski haline getirip getiremeyeceğimize emin değilim ama şu anki iklim değişikliği hızını düşürmek öncelikli derdimiz olmalı. Haftanın 5 günü et yemeye devam edersek bunu kurtarmamız mümkün değil. Nasıl daha yavaşlatabiliriz, planlı şekilde ağaç dikmek belki yapabileceğiniz en iyi şeylerden bir tanesi olabilir, plastik tüketimini indirebileceğimiz en alt seviyeye indirmemiz gerekiyor. Bu çok önemli bir konu.


Mustafa Otar Defender'ın İçinde

Kendinizi bir aşçı olarak nitelendirmeyi seviyorsunuz. Kendinizi yaptığınız yemek üzerinden ifade ediyor ve aslında karşınızdakileri birçok anlamda besliyorsunuz. Peki siz kendinizi mesleki açıdan nasıl besliyorsunuz? Nelerden ilham alıyorsunuz bu süreçte?


Bir ilhama ihtiyacınız varsa eğer zaten o çok yakınınızdadır. Çoğunlukla doğaya gitmek yeterli, o sizin tüm ihtiyacınızı karşılıyor. Onun dışında gezip görmek çok iyi bir avantaj, başka ülkelere seyahat etmek, o ülkelerin mutfaklarını deneyimlemek, mümkün olduğunca çok fazla şey denemek, deneyimlemek bu noktada çok işe yarıyor ancak en işe yarayanı tabii ki doğa.


Kendimce en büyük keşfetme yöntemim çoğunlukla semt pazarları. Oradaki değişim çok önemli. Zaten birebir mevsimlerin ne sunduğunu, hangi ürünlerin iyi olduğunu, gerçekten satan kişi yani tezgahçıya göre ürünün değiştiğini görebildiğiniz bir yer semt pazarları. Oralardan çok güzel beslenebiliyorsunuz. Bunun yanı sıra denizden çok iyi besleniyorum, su altı çok işe yarıyor. Dönemlerine göre su altından beslenmek mümkün oluyor, o da şöyle; balıkların yumurtlama dönemleri zaten bildiğimiz ve takip ettiğimiz konular. Pazarlarda bir kabukluyu pek sık göremiyoruz. Ticareti çok garip bir şekilde çok göz önünde yapılmıyor, bu yüzden su altına inebilmek bu noktada çok büyük avantaj oluyor benim için. Deniz ürünlerini denizin altında arayıp bulmayı tercih ediyorum. Geriye kalan alanlar, dediğim gibi semt pazarları, çiftçiler ve gezdiğim yerler. Durmadan hareket halinde olarak ne kadar çok şey görebiliyorsam o kadar iyi oluyor açıkçası benim için.


Mustafa Otar Kozaalk Topluyor

Aslında bir gözlemci gibisiniz hayata karşı…


Doğa zaten belli ediyor kendini, basit bir örnek vermek gerekirse, çam böceklerinin altında anormal bir kabarıklık görüyorsanız oradan muhtemelen bir şey çıkıyor demektir. Bu yiyebileceğiniz bir mantar mı yiyemeyeceğiniz bir mantar mı onu zaten kurcaladığınızda görebiliyorsunuz. Bunu fark edemiyorsanız kolay, üstüne basıp geçebiliyorsunuz, başta göz alışmıyor, daha sonra aynı yoldan geri geliyorsanız eğer o zaman üstüne bastığınızı görüyorsunuz. O küçük kabarıklıklar güzel iz oluyor. Bazen hayvan izlerini çamurdan takip edebiliyorsunuz ya da yeni yağmış kardan takip edebiliyorsunuz. Örneğin bizim arazide elma ağacının altına gelen bir tane karacamız var. Kendisini hiç görmedik fakat diş izinden tanıyoruz, elmaların bazısını seviyor bazısını sevmiyor, ısırıp bırakıyor. Eğer takip etmesini biliyorsanız doğa farklı olan şeyleri size gösteriyor. Bir de benim bir avantajım var, ben çocukken yani ilkokuldayken izciydim, oradan da bir miktar tanıyorum, anlamasını biliyorum daha doğrusu. Nasıl bakacağımı biliyorum.


Mustafa Otar Defender ile sudan geçiyor

Keşfe çıkmayı seven bir izci olarak doğada nasıl barınıyorsunuz? Doğa karşısında kendinizi nasıl konumlandırıyorsunuz?


Açıkçası ben yaptığım gezilerde çoğunlukla bilmediğim taraflara gitmeye çalışıyorum. Bilmediğim taraflara gittiğim zamanda kendimi bir şekilde emniyete almam gerekiyor. Gittiğim yerde ya da kamp yapacağım alanda temel ihtiyaçlar var. Bunlar barınmak, ısınmak ve yemek yiyebilmek. Zaten yemeğini yanında götürüyorsunuz eğer imkan varsa yakacağınız odunu da yanınızda götürüyorsunuz ve kendinize korunaklı bir alan seçip barınacağınız alanı sağlayabiliyorsunuz. Bu basit bir şeymiş gibi gözükse de aslında çok önemli. Kısa kamp yürüyüşleri için bile, bunu sağlayabilecek en azından bir tarp, iki üç odun, bir çıra hayatta kalmayı kolaylaştıracak bir şeylerin yanında olmasında fayda var. Çok iyi bildiğiniz yerlerde çok kolay kaybolabiliyorsunuz. Dolayısıyla bunlara hazırlıklı olmak gerekiyor. Öte yandan da kabiliyetli bir araçla gidiyorsanız buralara, zaten o sizin için bunu sağlıyor aslında. Bütün bu macerayı aracın içinden yapacaksanız eğer, bir off-road etabı ise bu, herhangi bir zor durumda aracın içinde kalıp ısınabiliyorsunuz. Herhangi bir sağlık durumunda güvende de olabiliyorsunuz. Çok nadir yani hiç karşılaştığımı söyleyemem açıkçası ama herhangi bir yabani hayvan, vahşi hayvan saldırısı gibi bir şey olduğunda da daha emniyetli olabiliyorsunuz.


Defenderîn bagajı

Hem şef olarak hem de doğada bir izci olarak kullandığınız ekipmanlar sizin için önemli olmalı. Kullandığınız malzemeleri nasıl seçiyorsunuz?


En güvendiğim ekipmanlarımı kullanmayı tercih ediyorum. Bir ekipman seçiyorsam amaca en iyi hizmet eden ekipmanı seçmeye çalışıyorum. Amacımın ne olduğunu tam olarak belirleyip ona uygun ekipmanlar tercih ediyorum. Bu bıçak alırken de aynı. Bir bıçakla her işi yapamazsınız, spesifik bıçaklar var, spesifik bıçaklar almanız gerekiyor. Balık kesmek, et kesmek, soğan doğramak, soğan soymak için ayrı ayrı ekipmanlar gerekiyor. O yüzden bunlara uygun, uzun yıllar bana hizmet edecek, hiç beni yarı yolda bırakmayacak ekipmanları tercih etmeye çalışıyorum. Nasıl ki iyi malzeme olmadan iyi yemek yapamıyorsanız, herhangi bir ekipmanın size hizmet etmesi gerektiği durumlarda sizi yarı yolda bırakma ihtimali varsa, o tecrübe istediğiniz gibi gitmeyebilir. Malzemeniz ve ekipmanınız iyi olduğu kadar siz de iyisiniz. Ekipmanınız ne kadar iyiyse o kadar uzağa gidebilirsiniz, yemeğiniz için malzemeniz ne kadar iyiyse o kadar iyi yemek yapabilirsiniz. O yüzden imkanlar dahilinde en iyi malzemeyi ya da ekipmanı seçmek yapılacak en doğru şey.


Doğadaki Mustafa ile mutfaktaki Mustafa arasında fark oluyor mu?


Muhakkak bir fark oluyor. Profesyonel yaşamımda ve özel hayatımda yeri geliyor iki farklı insan oluyorum. Mutfakta da birazcık daha ciddiyet gerekebiliyor sonrasında dışarıya çıktığınız zaman o halden geriye bir şey kalmıyor diyebilirim.


Başka bir açıdan bakmak gerekirse doğaya gittiğim zaman daha çok şeyin farkında oluyorum, dolayısıyla daha mutlu oluyorum. Mutfakta birçok şeyi düşünmek zorunda olduğum, daha yüksek konsantrasyonla daha çok stres altında çalıştığım için ister istemez birazcık daha mutsuz görünmeme neden olabiliyor.


Defender

Sizce tutku ve başarı arasında bir ilişki var mı? Bu kavramlar size ne ifade ediyor?


Tutkunun açıkçası edindiğimiz bir tecrübenin verdiği hazla ilgili olduğunu, hazzın ise ne kadar içinize işlediğiyle alakalı olduğunu düşünüyorum. Hayatınızda ilk defa bir motosiklete bindiğinizde hazzı çok yüksek yaşıyorsanız aslında bu sonrasında bir tutkuya dönüşebiliyor. Bir motosiklet tutkunu olmak, doğa tutkunu olmak, off-road yapmak, mutfakta yemek yapmak bunlar çoğu sonrasında tutku haline gelebiliyor.


Başarının benim için tanımı aslında şöyle, kendinize koyduğunuz hedefleri aşmanız, bu hedeflere ulaşmanız, önünüzdeki engelleri geçmeniz ve belirlediğiniz taraflara gitmenizdir. Bu hedeflere ulaşmak için risk almanız gerekiyor, korkmamak, harekete geçmek gerekiyor. Konfor alanından sürekli uzaklaşmak, onu kırmak, o güvene alışmamak gerekiyor. Zamanı gelince fedakarlık yapmaktan kaçınmamak gerekiyor, bunlar muhakkak olacak şeyler. Çünkü hiçbir başarı kolay elde edilmiyor maalesef. Eğer önümde önemli bir görev, önemli bir gün, zor bir servis varsa, bunları küçük küçük hedeflere bölüyorum. Tek büyük bir hedef koyduğum zaman ona ulaşana kadar olan süreç zorlu gelebiliyor. Bazen kontrolü de kaybedebiliyorsunuz. Küçük hedefler haline getirebildiğiniz zaman onları aşmak ufak motivasyon sağlıyor ve sonunda hem daha rahat hem daha çok hazzın olduğu bir süreç sağlıyor. Bu beni motive ediyor, işimi hızlandırıyor ve daha çok keyif almamı sağlıyor.


Defender Mustafa Otar Balık Tutuyor



Tutku demişken, başka bir tutkunuz olan balık tutmak nasıl bir süreç?


Balık tutmak dünyanın en keyifli hobilerinden bir tanesi, sadece balık tutmak kesinlikle değil, bu aslında birçok yükümlülüğün bir araya geldiği bir hobi gibi. Sevda, aşk gibi romantik şeyler söylemeyeceğim ancak balık tutmak için bir kere avlayacağınız balığın hangi sularda yaşayıp yaşamadığını biliyor olmanız gerekiyor, bu suların özelliklerini biliyor olmanız gerekiyor, hava tahminlerini yapabiliyor olmanız gerekiyor, düğüm atmayı becerebiliyor olmanız gerekiyor, yem yapmayı becerebiliyor olmanız gerekiyor. Birçok şeyi öğrenip bu süreci tamamlamanız gerekiyor. Daha sonra balığa gidiyorsunuz ve çoğunlukla balık tutamıyorsunuz, ama o süreçteki mutluluk ve haz bambaşka. Benim için en önemli tarafı da o açıkçası, o süreç.


Tutamadığımız balığın ardından gün yavaşça yerini geceye devretmeye başlamaya yakın ateşimizi yakmaya koyuluyoruz. Mustafa Otar bir yandan bize talimatlar verirken bir yandan da bivak* kurmanın inceliklerini anlatıyor.


Defender ile deniz manzarası

Bivak kurmak ile profesyonel mutfak arasında bir bağ hissediyor musunuz?


Bivak ya da kamp alanı kurmak aslında aynı bir istasyon kurmak ya da restoran kurmaya benziyor, orada da çok doğru, en fonksiyonel şekilde nasıl çalışırsanız ona göre ayarlamanız gerekiyor istasyonunuzu. Bivak kurmanın da ondan hiçbir farkı yok. Basitçe örneklemek gerekirse, soğuk ya da rüzgar gelen yerle aranıza bir bariyer koymanız ve ilk önce ateşinizi yakmanız gerekiyor, odunlarınızı kuru seçmeniz, onları kurudan yaşa doğru sıralamanız, yaş varsa onları kurutmaya almanız, her zaman baltanızın, bıçağınızın yanınızda olması gerekiyor. Bu gibi şeylerin hepsi aslında mutfak istasyon modeliyle neredeyse aynı çalışıyor. Yani kontrol edeceğiniz bir sürü istasyon, ekipmanınız ve ürünleriniz var ve bu ürünlerin hepsini zaten her zaman check-list yaparak kullanırsınız. Mutfakta kullandığınız bu malzemelere bakmak zorundasınız, sizin sorumluluk alanınız dahilindedirler.


Mustafa Otar Mustafa Otar



Sizce profesyonel mutfak ile açık ateşte yemek yapmak arasında nasıl benzerlikler ve farklılıklar var?


Mutfakta yemek yapmakla açık ateşte ya da doğada yemek yapmak arasında çok büyük farklar var. Biz profesyonel mutfaklarda kusursuz yemeğin, tabağın ve servisin peşindeyiz. Dolayısıyla bazı haz duyabileceğimiz noktaları kaçırabiliyoruz, kaçırmışızdır da muhtemelen... Ancak canlı ateşte yemek yaparken işin kusurları ve değişkenleri oluyor. Bu durum kusurun aslında güzel olduğunu bize gösteriyor. Örneğin bir şeyi daha fazla yakarcasına pişirmiyorsunuz fakat (ocağa kıyasla) ateşin üzerinde daha uzun süre kalabiliyor. Tabii bu sürede ateş sönebilir ve ateş söndüğünde pişirdiğin şeyin tadı tamamen değişir, daha çok is tadı alırsınız. Aslında bakarsanız seçeneği çok, süreci güzel ve bir yandan da sizi kusura alıştırıyor. Güzel tarafı o açıkçası, açık ateşte yemek yapmak kusurun o kadar da kötü bir şey olmadığını gösteriyor.


Uzun bir süre ateş karşısında büyülenmiş otururken Mustafa anlatmaya devam ediyor...


Bu sanıyorum zaten hepimizin temelinde var, hepimizin belki DNA’sına yazılmış bir şey. Hep birlikte şuraya bir ateş yaksak da saatlerce konuşmadan bakabiliyoruz, bu zaten hepimizi etkileyen bir şey, ne olur nasıl tanımlayabiliriz bilmiyorum.


Mustafa Otar Mustafa Otar



Ateşle ayrı bir bağınız var gibi... Nasıl başladı bu ilişki?


Ateşin bende önemli olmasının sebebi şu; ben yemek yaparken tanıştım açık ateşle. Ateşe olan ilgim yemek yapmaya başladığım zamanlarda oldu. Bir ocağın altını çevirdiğinizde çok daha kolay ve sonucu belli bir yemek yapabilirsiniz ama açık ateşte, mangalda veya ızgarada çalışan bir aşçı olabilmek için ateşi iyi anlamanız gerekiyor. Mesela benim kendime koyduğum ilk hedeflerden bir tanesiydi bu. Bunu başarmak çok hoşuma gitti ve sonrasında hep ateşle yemekler yapmaya başladım. Ateşle olan bağım aslında böyle başladı. Sonunda iyi dost olduk, ben ne zaman doğaya, kampa gitsem bize keyifli güzel vakitler sağladı. Uzun lafın kısası gerçekten ateşle birlikte çalışmayı becerebilmekti amacım. Zordur ateşte yemek pişirmek, iyi tanımak gerekiyor, pişirdiğin şeyi anlaman gerekiyor. Basitmiş gibi gözükse de çok teknik bir detay.




Bu içerik, Land Rover için Calling Mag tarafından hazırlanmıştır.

BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

TUTKULARI İLE HAYATLARINA ŞEKİL VERENLER | KORAY BİRAND

TUTKULARI İLE HAYATLARINA ŞEKİL VERENLER | KORAY BİRAND

Sınırları zorlamayı seven, kullandığı her bir aracın limitlerini merak eden Koray Birand ile Kilyos’ta buluştuk. Pırıl pırıl bir gün doğumunda çekime kendi vazgeçilmezi Range Rover Evoque ile gelse de, kısa bir süre sonra Yeni Defender’ı kullandığında etkileneceğinden emindik.
TUTKULARI İLE HAYATLARINA ŞEKİL VERENLER | CENGİZ KOÇAK

TUTKULARI İLE HAYATLARINA ŞEKİL VERENLER | CENGİZ KOÇAK

Tutkuları ile hayatlarına şekil verenler serisinin bir sonraki ismi Cengiz Koçak. Türkiye’de ilk wingsuit atlayışını gerçekleştiren, profesyonel base-jumper sincap adam Cengiz Koçak’ın profesyonel spor hayatı ve korkuları ile nasıl yüzleştiğini ele alan ilham verici röportajı buradan okuyabilirsiniz.
TUTKULARI İLE HAYATLARINA ŞEKİL VERENLER | EBRU DÖŞEKÇİ

TUTKULARI İLE HAYATLARINA ŞEKİL VERENLER | EBRU DÖŞEKÇİ

Heykeltraş, Cup of Joy’un kurucu ortağı ve aynı zamanda iki çocuk sahibi bir anne olarak hayatta birçok farklı şapkası bulunan Ebru Döşekçi ile hafta içi İstanbul’un en güzel noktalarından biri olan Bebek sahilinde buluştuk.